4 Nisan 2020 Cumartesi

Bir Film; The Platform


Filmin geçtiği tüm sahne işte bu fotoğraf karesi. Etiketlendiği gibi korku ve gerilim yaratan bir film değil aslında. Ama tabii yetişkinlerin izlemesi daha doğru olur. 
Film başından itibaren gizemli bir havaya sahip. Aklımı hala kurcalayan çözmeye çalıştığım imgeler var. Mesajı doğrudan veren bir film değil onu belirtmeliyim. 
Filmimizin ana kahramanı Goreng, çukura girerken bıçak, kılıç getiren diğerlerinin aksine yanında kitap getirmiştir. Bu çukurda bir platform sistemi var. 

Platform sisteminde yukarıdan aşağıya servis edilen yemek masası, bölümün sonlarına doğru 333 katlı olduğunu öğrendiğim -ve bu totalde 666 nüfus demek- bu platforma asla yeterli değil. Oysa ki çukura girmeden önce sanki herkes ikramlardan faydalanabilecekmiş gibi her kişinin ayrı ayrı hangi gıdalara intoleransı olduğu bile sorgulanıp sevdiği yemekler not ediliyor. Yemek en üstten servise başlatıldığı için en üst kattakiler tıka basa yerken bir sonraki kata onların artıkları bir sonraki alt kata belli bir kademeden sonra ise sadece cam tabaklar kalıyor. Bu açlık (en alta doğru indikçe yaşanan açlık), günlerce sürdüğü için insanlar dayanamayıp oda arkadaşlarını öldürüp yiyorlar. Sistemin işleyişinin bu olduğunu bildikleri için gaz verilen gecenin sabahı kendini alt katlarda bulanlar yani işte o camdan süslü tabakların payına düştüğünü anlayanlar intihar ediyorlar. 
Benim burada kaçırdığım bir detay var, belirli süre sonunda değiştirilen seviye neye göre karar veriliyor. Yani bir ay sonra kimin üste çıkıp kimin aşağı seviyelere ineceğine kim, neye göre karar veriyor? Yiyecek sehpası bir sonraki kata indiğinde geride kalan bir tane elmayı alıkoyduğunu fark edip cezalandıran sistem, insanların birbirini öldürdüğünü bilmiyor mu? 
Goreng ve arkadaşı Baharat en alt kattakilere dahi yiyeceği ulaştırmaya çalışıyorlar. Tüm katlarda birçok ırktan insan olduğunu görüyoruz. Goreng'e kendini Mesih mi sanıyorsun? gibi cümleler kuranlar oluyor. 
En alt kata indiklerinde ellerinde sadece kremalı puding kalıyor. Onu mesaj olarak en yukarıya iletmek istiyorlar. Fakat en alt katta karşılarına bir çocuk çıkıyor. 16 yaş altının kesinlikle giremeyeceği kuralı olan  bu çukurda, kuralların çiğnendiği anlaşılıyor. İşte bu, Goreng'in filmin başından beri bulmak istediği fakat bir ara varlığından şüphe ettiği o küçük çocuk. Artık en yukarıya iletilmesi gereken mesaj bir kase puding değil, küçük bir çocuk. 
Filmde ara ara lüks bir restorana ait olduğunu düşündüğüm mutfak sahneleri gösteriliyor. Acaba bu mutfak, platformda servis edilecek olan yemeklerin hazırlandığı mutfak mı? Şef, öyle titiz ve sert ki ayrıca mükemmeliyetçi. Platformda bir alt kata inene kadar insanların o yemeklerin üzerine tükürdüğünü ve işediğini görseydi neler hissederdi merak ediyorum. 

"Saygın, önemli bir adam ve zengin bir liberal eğer ahlaki değerleri yoksa kötülüğe örnek olur. Cömert olmayan zengin bir adam zengin bir dilenciden başkası değildir. Zenginliğin sahibi eğer elindekilerle mutlu olamazsa servetini kullanmayı bilmiyor demektir." 

Filmin sonunda kitaptan okunan bu bölüm, sisteme karşı bir eleştiri olduğunu düşünmemi sağladı. Yani kimi görüşlere göre Tanrı'ya eleştiri. Fakat ben filmin, sistemi eleştirdiğini düşünüyorum. Yaratıcının sisteminde nimet, üstten alta doğru inmez. Kakao üretim aşamalarında çalışan fakat hiç çikolata yememiş çocuklar yaratıcının eseri midir? Yaratıcı, insanlara nefsin varlığından ve onu nasıl tanıyıp nasıl eğiteceğinden haberdar olması için peygamberler göndermiştir. (en azından biz böyle inanıyoruz.) En üst kattakiler nefsine sahip olup doyacağı kadar sadece ihtiyacı olduğu miktarda yeseydi, yine de alt kattakiler aç kalır ve beraber yaşadığı oda arkadaşını yemeye yeltenir miydi? Bir sahnede Goreng'in, yedikleri yemeğin miktarına dikkat etmezlerse üzerine dışkılayacağını söylemesi, alt kattakilere cezalandırma uyarısı, korkutma mesajı olarak yorumlanabilir diye düşünüyorum. 

Son olarak iktisatta çokça bahsedilen bir konuya, varsayıma değinmek istiyorum. 
Kaynaklar kıt ve ihtiyaçlar sonsuz mudur? Bu filmin de yansıttığını düşündüğüm; belki de ihtiyaçlar değil istekler midir sınırsız olan? 
Aslında hiçbir ünlü şarkıcının bir oda dolusu ayakkabıya ihtiyacı olmayabilir. Fakat onun nefsi, dışarıda bir yerlerde çıplak ayakla yaşamına devam etmek zorunda olan çocuklara rağmen doymuyordur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder